published on
Seçim beyannamesini tanıtım konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye diplomasisinin ‘önündeki yolu’ böyle tarif
etti...
Gerçek şu ki, ‘doğru hangisidir, Batı mı Doğu mu’ sorusuna Türkiye’nin olgunlaşmış cevabı zaten var. Hatta ileri
giderek, uzun vadeli ‘hiçbiri’ planı da var...
Gelgelelim, Mayıs seçimleri, ‘iyi ve kötünün bahçesindeki’ son oyun ve bu zorlu yolu aşabilecek siyasi doğruyu
seçebilecek miyiz?
Yoksa ne yukarıdaki formülü kullanmak mümkündür ne de Türkiye’nin ‘bizzat kendisinin dünyanın doğrusu olması’...
Hızla üzerimize yükselen, onlar ‘landscape’ derler, manzara,-içerideki günlük/vasat iç tartışmalar ne olursa olsun-
sadece Türkiye’nin değil, bölgenin ve dünyanın da Erdoğan’ın liderliğine ihtiyaç duyduğunu gösteriyor...
Bu okumayı bir siyasi görüşü savunma olarak değerlendirebilirsiniz.. Sorun değil. Sorun şu; yanılıyorsanız Türkiye’nin
hesabını kimden soracağız?..
‘AHVAL VE ŞERAİT’...
Türkiye, doğuya bir yol açmaya çalışıyor. Türk yolu. Zamanı geldiğinde hem doğunun hem batının arasından
‘sıyrılma/katılma’ hem kale/set sayabilirsiniz...
Hazar havzası üzerinden Türk Devletleri adresidir. Neden böyle bir yola ihtiyaç var; bir, zaten olmalı, olmalıydı, iki...
Doğunun batıya yürüyüşü her zaman sağlıklı olmayacak. Ağır bir stratejik kütle hareket ediyor ve bir noktadan sonra
her yeri sallaması doğal. Üç, Batı gözlerimizin önünde mum gibi eriyor. Hiç Ukrayna, Avrupa işlerinden bahsetmiyorum.
‘Buradan’ bahsediyorum...
Uzun uzun yazdık, konuştuk; zaten sallanan Türk-Amerikan ilişkileri, helikopter ve Süleymaniye vakalarından sonra,
‘teröristlerin orada fazla dolaşmayın başınıza iş gelir’ ile ‘bu SİHA saldırılarını yapanları cezalandırırız’a kadar varmış
durumda...
ABD de iyice darlanmış halde. İsrail’le birlikte Ortadoğu/Batı Asya’da hızla kuşatılmışlığın içine yuvarlanıyor. PKK/YPG
meselesi kendi içinde apayrı metastazlar yapmaya başladı. ‘Amerika kaybederse nereye yamanacağız’ sorusu daha sık
duyuluyor. Bunun Türkiye seçimlerine yansıması o kadar gıllıgışlı ki, ‘ortakları’ dahi maşayla tutuyor...
‘Yüzyıllık süre bitti’ ve ‘PKK’nın Türkiye’de silah bırakmasını sağlarım’ konuşmaları hep o. Sanki Türkiye’de terör
kalmış gibi.
İHTAR ATIŞLARI: YAKLAŞMA!..
Rusya ve Çin’i arkasına almış İran’ın jeopolitik yükselişi sürüyor. Amerika’nın elinde bir tek nükleer koz kalmış gibi.
Çin’in, İran ve S. Arabistan’ı barıştırmasının ardından Riyad’a giderek, ‘bizi gafil avladınız’ diyen CIA Başkanı’nın,
Tahran’ın Uranyum raporlarını göstererek ‘vururuz’ göndermesi yaptığından, veliahtın, ‘hayırlı olsun yalnız
buradan değil’ dediği yazılıp-çiziliyor. Vurulacak yerin kara olması gerekmiyor, 150 Tomahawk mevziye vardı zaten...
Tablo, Çin ve Rusya’ya geniş bir alan vadediyor. Batı Asya/Ortadoğu ve giderek Afrika. Aslında Avrupa ayağı da
durumun farkında. Macron ve şu sıralar Pekin’de bulunan ‘saf Amerikan malı’ Alman Dışişleri Bakanı’nın üst üste
ziyaretlerinin anlamı o.
Seçim dönemlerinde böyledir. Hele rakipleriniz, ‘gitsin de gerisi önemli değil’ havasındaysa, dışarıdakiler de
yaklaşmak için ateşinizin sönmesini beklerler. Topu sahanızdan uzaklaştırmakta zorlanırsınız. Türkiye’nin Irak ve
Suriye’deki ‘ihtar vuruşları’ onlar işte...
Mayıs başında gerçekleşecek Ankara-Moskova-Tahran-Şam zirvesinde, ‘çık buradan diyecekler’ kaygısı besleyenlerin
haklılık payı biraz burada işte...
Açmaz da burada; “bu ülkelerle birlikte ABD’ye, ‘çık git buradan’ diyorsunuz, onlar da size aynısını diyebilirler”
yaklaşımı elbette hassasiyet hak ediyor, da...
- Genre
- News & Politics